Parkinson, çoğunlukla 60 yaş ve üzerindeki kişilerde görülen nörodejeneratif yani beyin beyin hücrelerinde kayıp ile seyreden, yavaş ilerleyen, nörolojik bir hastalıktır. Genetik faktörlere bağlı olarak hastalık, 40 yaşından önce de ortaya çıkabilir. Titrek felç olarak da tanımlanan Parkinson; titreme, hareket yavaşlığı ve anksiyete gibi psikiyatrik bulgularla seyreder. Parkinson hastalığında oluşan beyin hücrelerindeki kayıp, kişinin hareketlerinde yavaşlamaya yol açar. Parkinson, kadınlara oranla erkeklerde çok daha sık görülür.
Sağlıklı her bireyin beynindeki bazı bölgelerde dopamin üretiminden sorumlu beyin hücreleri bulunur. Beyinde yer alan substansiya nigra adlı alanda yoğun olarak bulunan bu hücrelerin kaybına bağlı olarak yeterince dopamin üretilemez. Dopamin, beyinde yer alan substansiya nigra adlı bölge ile diğer beyin bölgeleri arasındaki mesajlaşmayı sağlayan bir tür kimyasaldır. Bu kimyasal sayesinde kişi, akıcı, kesintisiz, birbiri ile uyumlu hareketler yapabilir. Dopamin üretiminden sorumlu hücrelerin %60 ila %80 oranında azalması durumunda yeterince dopamin üretilemez. Böylece Parkinson hastalığının belirtileri ortaya çıkar.
Parkinson, beyin hücrelerinin kaybı ile seyreden, yavaş ilerleyen, nörolojik bir hastalıktır. Hastalığın yavaş seyirli olması, Parkinson tanısı alan kişilerin uzun süre yaşamasına olanak tanır. Farklı bir deyişle Parkinson tanısı alan kişiler, hastalığın tanısının koyulmasının ardından 20 yıldan fazla süreyle yaşayabilir. 1817 yılında titrek felç olarak literatürde yer bulan Parkinson, sıklıkla 40 ila 70 yaşları arasında ortaya çıkar. Ancak 20 ila 40 yaş arasındaki genç bireylerde görülme oranı %5’tir. Parkinson dendiğinde ilk akla gelen belirti, titreme ve hareket kısıtlılığı olsa da hastalığın erken döneminde ortaya çıkan belirtiler, çoğunlukla tek el ve parmaklarda oluşan titremeden ibarettir. Nadir vakalarda ise dil, çene ve ayak titremesi gibi belirtiler ile başlayabilir. Parkinson hastalığının erken dönem semptomları yaklaşık 3 yıl içinde farklılaşmaya başlar. Bu süre içinde belirtiler, vücudun her iki tarafında da belirginleşir. Sonraki yıllarda ise denge problemleri ortaya çıkarak kişinin donakalmasına ve düşmesine yol açar. Genetik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu hastalıkta, belirtilerin erken dönemde farkına varılması önemlidir. Böylece erken tanı ve tedavi ile hastalığın seyri yavaşlatılabilir ve kişinin yaşam kalitesi artırılabilir.
Kişinin akıcı ve birbiriyle uyumlu hareketler yapması, dopamin adlı kimyasala bağlıdır. Beynin substansiya nigra adlı bölgesinde dopamin üretiminden sorumlu beyin hücreleri bulunur. Üretilen dopamin, beyindeki substansiya nigra adlı bölge ile yine beyinde bulunan ve vücut hareketlerinden sorumlu alan olan striatum arasındaki iletişimin kurulmasını sağlar. Daha basit bir anlatımla dopamin, beyin bölgeleri arasındaki iletişimi sağlayarak, kişinin vücut hareketlerini akıcı ve uyumlu bir şekilde yapmasını sağlar. Dopamin üreten beyin hücrelerinin %60 ila %80 oranında kaybedilmesi, vücudun ihtiyaç duyduğu dopamin seviyesinin karşılanamamasına yol açar. Böylece titreme, bilişsel fonksiyonlarda azalma, davranış bozukluğu, uyku problemleri, ağrı, yorgunluk gibi pek çok belirti ortaya çıkar. Hastalığın erken dönemde fark edilmesi için Parkinson belirtilerinin bilinmesi son derece önemlidir.
Ailesinde Parkinson öyküsü bulunan kişilerde hastalığın görülme sıklığı, toplumun geri kalanına kıyasla daha yüksektir. Ayrıca genetik öyküsü bulunan kişilerde hastalığın daha erken dönemde ortaya çıktığı da bilinir. Ancak bu etkene bağlı olarak görülen vakalar, tüm Parkinson vakalarının %5’ini oluşturur. Farklı bir deyişle genetik, Parkinson hastalığının oluşumunda büyük bir paya sahip değildir. Pek çok farklı çevresel faktör de Parkinson hastalığı için risk oluşturur. Parkinson hastalığının risk faktörlerinin bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:
• İleri yaş,
• Ailede Parkinson öyküsü bulunması,
• Erkek cinsiyet,
• Beyaz ırka mensup olmak,
• Tarım ilaçlarına maruz kalmak,
• Demir ve manganez bakımından zengin diyet uygulamak,
• Hayvansal yağ tüketimi,
• Kuyu suyu tüketmek,
• Obezite,
• Stres,
• Kafa travmaları.
Parkinson hastalığının belirtileri her kişide farklı şekilde ortaya çıkabilir. Ayrıca hastalığın seyri de kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Ancak genel olarak Parkinson hastalığının ilk belirtileri, tek taraflı olarak bir elin hareketlerinde görülen yavaşlıktır. El ve parmaklarda hafif şekilde titreme, yürüyüş sırasında kol salınımının azalması ve omuz ağrıları da hastalığın ilk semptomları arasında sayılabilir. Başlangıç döneminde tek taraflı olan titreme, nadir vakalarda dil, çene ve ayakta görülebileceği gibi hastalığın seyri boyunca hiç titreme şikayeti olmayabilir. Bu dönemde kişi, ayakta sabit dururken ya da arkaya dönerken denge problemi yaşayabilir. Bu kişilerde yüz ifadesi de donuktur. Mimiklerin azalması, konuşmanın monotonlaşması, vücudun hafifçe öne doğru eğilmesi gibi belirtiler, toplum tarafından yaşlılık emaresi olarak görüldüğünden hasta ve hasta yakınları Parkinson hastalığından şüphelenmez ve doktora görünme gereği duymaz. Ayrıca kol, omuz ve boyun ağrıları gibi diğer belirtiler de farklı hastalıklara bağlanabilir. Bu dönemde hastanın etkilenen elindeki beceri azalır, el yazısı küçülür, bacaklarda tutukluk ve ayak sürüme gözlenebilir. İlk görülen Parkinson belirtileri tek taraflı olsa da hastalığın ilerlemesiyle birlikte semptomlar, her iki tarafta görülür hâle gelir ve ardından tüm ekstremitelere yayılır. Üst ekstremitelerden başlayan hastalık, sırasıyla el, kol, bacak, yüz, konuşma ve yutma fonksiyonlarını etkiler. Alt ekstremitelerden başlaması durumunda ise sırasıyla ayak, bacak, kol, el, yüz, ses ve yutma etkilenir. Parkinson hastalığının sık görülen belirtilerinin bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:
• Titreme,
• Sabit bakış,
• Yüz ifadesinin farklılaşması,
• Ses tonunun yumuşaması,
• İçten gelen titreme sesi,
• Omuzda donukluk ve ağrı,
• Ayak sürüme,
• Yürürken bir bacağın aksaması,
• Yürürken kolun savrulmaması,
• Vücudun hafifçe öne eğilmesi,
• Gövde, kol ya da bacaklarda katılık,
• Denge problemleri,
• Boyun ve uzuvlarda ağrı, rahatsızlık hissi, uyuşma ya da karıncalanma,
Yapılan güncel çalışmalarda, Parkinson hastalığının en erken belirtisinin koku duyusunun azalması ya da tamamen kaybolması olduğu görülmüştür. Uyku bozuklukları, hareketlerde yavaşlama ve titreme gibi belirtilerden yıllar önce ortaya çıkan bu belirti, hastalığın çok erken döneminde tanı almasını kolaylaştırabilir.
Parkinson belirtileri gösteren kişinin nöroloji uzmanına başvurması durumunda hekim, öncelikle kişinin öyküsünü dinler ve ardından muayenesini yapar. Gerekli durumlarda laboratuvar testleri ve radyolojik görüntüleme yöntemleri gibi tetkikler istenebilir. Tüm bulgular ışığında kişiye Parkinson tanısı koyulur. Erken dönemde tanı alan Parkinson hastalarına başlanan tedavi sayesinde hastalığın seyri yavaşlatılabilir.
Parkinson hastalığının tedavisi, kişide görülen belirtilere, kişinin yaşına ve hastalığın evresine göre farklı şekillerde, kişiye özel olarak düzenlenir. Parkinson, nörodejeneratif bir hastalıktır ve kişinin yaşam kalitesinin düşmesine yol açar. Erken dönemde tanı alan hastalarda, hastalığın ilerleyişini yavaşlatmak ve kişinin yaşam kalitesini artırmak mümkündür. Parkinson tedavisi için kişiye özel olarak dopaminerjik sinir sinyallerinin azalmasını önleyen ilaçlar verilir. Hekim, tedavinin desteklenmesi amacıyla bazı egzersiz programları önerebilir. Bu egzersiz türleri kişinin evde yalnız başına yapabileceği türde olabileceği gibi farklı fizik tedavi uygulamaları şeklinde de olabilir. Konuşması etkilenen hastalara dil terapisi önerilebilir. Seçilmiş vakalarda beyin pili uygulaması ile kişinin yaşam kalitesi artırılabilir. Parkinson tedavisinde reçete edilen ilaçlar, bazı hastalarda yan etkilere yol açabilir. Yan etkilerin görülmesi durumunda ilaç kullanımı bırakılmadan hekim ile iletişime geçilmelidir. Böylece hekim, ilacın dozunu ya da içeriğini değiştirebilir.
Eğer sizde ya da bir yakınınızda Parkinson belirtileri varsa bir nöroloji uzmanına görünerek muayene ve tedavi olabilirsiniz.
Hemen tüm rahatsızlıklarda olduğu gibi nörolojik hastalıklarda da erken tanı son derece önemlidir.